Osmanlının Arka Yüzü

Taht Kavgaları - Öz kardeşlerin öldürülmesi genelde boğulması,kararname ve kanunlar

BAZI TARTIŞMALAR

Fatih ile ilgili olarak ikinci büyük tartışma da devlet için kardeş katline cevaz vermesi, bunu meşhur Kanunnamesine koyması ve böylece ileride çok sıkıntılara sebep olacak bir yolun kapısını açmış olmasıdır. Fatih Sultan Mehmet’e ait olduğu yönünde neredeyse tüm tarihçiler arasında ittifak olan kanun metni şöyledir:

“Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem içün katletmek münâsibdir. Ekseri ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar”
Şüphesiz Fatih Sultan Mehmet, bu kanunnameyi çıkarmadan önce de Osmanlı Hanedanı içinde iktidar için kardeşini öldüren padişahlar bulunuyordu. Hattâ bizce itibar edilmese dahi aralarında çok muteberlerinin de bulunduğu kimi tarihçilere göre, daha devletin kuruluşunda Osman Bey, amcası Dündar Bey’i katlederek, aşirete bey olmuştur. Konumuz dışı olduğu için bu iddialara şimdilik cevap vermiyoruz.

Osman Gazi’nin amcasını katlettiğini kabul etmesek dahi, Fatih’e gelene kadar Murat Hüdevendigar, Yıldırım Bayezid, 1. Mehmet ve 2. Murat da çeşitli sebeplerle kardeşlerini yahut çocuklarını katletmek zorunda kalmışlardır. Fatih’in de tahta geçerken henüz 11 aylık olan kardeşi Ahmet’i boğdurttuğu tarihçiler tarafından iddia edilmektedir. Bu bilgiler nazara alındığında Fatih’in bir boşluğu hukuk normu koyarak doldurduğunu söyleyebiliriz.

Osmanlı Hanedanının üçüncü padişahından kendisine gelene kadar bütün padişahların tahtta hakim olabilmek için hanedanın diğer üyelerini katletmelerinin Fatih’in bu kanunnameyi hazırlamasında etkili olduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu zorunluluklar böyle bir kanunnameyi hazırlamak için tek başına yeterli olamaz ve olmamalıdır da.

Bizim burada söylemek istediğimiz, kanunun yürürlüğe girişi ile somut olayda uygulanışını birbirinden ayırmak gerektiğidir. Fatih’in yaşadığı zamanda meydana gelen iç ve dış gelişmeler, Orta Çağ’da gerek batıda gerekse doğuda uygulanan rejimler, katı hanedan sistemleri dikkate alındığında Fatih’in bu kanunnameyi hazırlarken nelerden etkilendiğini kısmen anlayabiliyoruz.

Öncelikle şunu söylemek istiyoruz, Yıldırım’ın Timur’a mağlup olduğu Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklarında eski beylikler yeniden kurulduğu gibi, Timur’un parçalama politikasıyla geriye kalan Osmanlı toprakları da Yıldırım’ın dört oğlu arasında pay edilmişti. Tarihimizde fetret devri diye adlandırılan ve yaklaşık 13 yıl süren bu kardeş kavgalarından galip gelen Fatih’in dedesi Çelebi Mehmet, kardeşlerini öldürerek Osmanlı tahtına oturmuştu. Çelebi Mehmet’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Birinci Murat da dış düşmanlardan ziyade iç düşmanlarla, özellikle de Bizans’ın akıllarını çeldiği hanedan mensupları ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde Manisa’da bulunan geleceğin Fatih’i sultan Mehmet de aile içi hesaplaşmaları görerek ve yaşayarak kendini saltanata hazırlamış olmalı.

Osmanlı hukukçuları, Fatih’in bu kanununu yorumlarken, padişahın meşru emirlerine yapılan her çeşit itaatsizliği, umumî rahatı ve nizam-ı âlemi ihlâl edecek olan her türlü isyanı ve memlekette anarşi çıkarma hareketlerini, bağy suçu kabul etmiş ve buna sebep olanları da bâği olarak vasıflandırmışlardır. Bu isyan suçunun cezasının da idam cezası olduğunu, fetvalarında açıklamışlardır. İsyan eden padişahın kardeşi de olsa, şer’î hüküm değişmeyecektir. Padişahlar Fatih’in bu kanununa dayanarak kardeşlerini veya çocuklarını boğdurturken, esasında devletin bütünlüğüne zarar verdiklerini ve iktidara karşı geldiklerini iddia etmişlerdir. Asi olan hanedan mensubu da olsa, üçüncü bir şahıs da olsa cezası bellidir. İdam…

Bu kanunnameden sonra Yavuz Sultan Selim kardeşleri Korkut ve Ahmed’i devlete isyan gerekçesi ile öldürtmüştür. Gerçekten de henüz Sultan İkinci Beyazıd’ın sağlığında üç oğlu arasında taht kavgaları başlamış, şehzadeler kendi orduları ile birbirleriyle savaşmış ve bu savaşlar sonucu Sultan Selim tahtta sahip olmuştur. Diğer kardeşler ise devlete asi geldikleri için makus talihlerine razı olmuşlardır. Her ne kadar Yavuz’un kardeşlerini öldürürken devlete isyan gerekçesi kabul edilebilir olsa da, kardeşlerinin erkek evlatlarına da aynı muameleyi reva görmek ne kadar bu kanunname kapsamında değerlendirilebilir anlamak mümkün değildir. Hakikaten henüz kundakta olan hanedanın erkek üyeleri dahi Yavuz’un emrinden kurtulamamışlardır. Yavuz’un oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın da oğlu Bayezid ve onun beş evladını devlete isyan etmek gerekçesi ile öldürdüğü bir vakıadır. Kanuni bu hükmü verirken, maalesef saray entrikalarının da kurbanı olmuştur.

Siyaseten katl olarak adlandırılan, Fatih’in koymuş olduğu bu hükmün de uygulanabilmesi için esasında belli şartların oluşması gerekir. Bu konuda Osmanlı arşivlerinde ilim adamlarının vermiş olduğu pek çok karar örneği bulunmaktadır. Bu bakımdan Fatih’in kanunnamesinde yer alan bu hükmün esasında yerinde olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak bu kanunun uygulamada pek çok yanlışlıklara yol açtığı, özellikle de saray içindeki nifakçıların padişahları etkilemesi sebebiyle pek çok kereler de keyfi olarak hanedan mensupları için katl cezaları verildiği görülmektedir.
Bu konuda en pervasız padişahlardan birisi maalesef 3. Murad olmuştur. Padişah, çevrenin de etkisiyle ve siyâseten katl esasına dayandırarak beş kardeşini idama mahkûm ettirmiştir. Bu idam hadiseleri, maalesef had cezası mahiyetinde değillerdir. Fıkıh kitaplarında tasvir edilen siyâseten katl kategorisine girdiği de şüphelidir. Diğer Osmanlı Padişahlarından 3. Mehmed de siyâseten katl hükmüne dayanarak 19 erkek kardeşini ve basit jurnaller yüzünden kendi oğlunu (Şehzâde Mahmud), günahsız bir şekilde idam ettirmiştir. 3. Mehmet, bu idamları verirken büyük dedesi Fatih Sultan Mehmet’in kanunnamesine dayanmıştır. Her ne kadar Fatih bu kanunnameyi hazırlarken iyi niyetli olsa da, sırf kendisinden sonra gelen padişahların onun koyduğu hükme dayanarak keyfi idamlara karar vermesinden Fatih de sorumlu tutulabilir.

Yukarıda tafsilatlı olarak açıklamaya çalıştığımız örneklerle birlikte Fatih Sultan Mehmet’in koyduğu bu kanun her ne kadar o günün şartlarında gerekli olsa dahi, kanunun çerçevesini ve ana hatlarını net olarak belirtmediğinden kendisinden sonra gelen keyfi uygulamalara sebep olduğu için mesuldür diyebiliriz. Peki Fatih hakikaten henüz 11 aylık olan kardeşi Ahmet’in öldürülmesini emretmiş midir? Zira eğer bu iddia doğruysa, Fatih de henüz devlete isyan edecek nitelikte olmayan ve sadece hanedan mensubu olması sebebiyle kendisinden şüphe edilebilecek kardeşinin katlini emrederek suç işlemiş demektir.

Bu konuda hem menfi hem de müspet görüşler olsa da biz İstanbul’u fethederek Kâinatın Efendisi’nin müjdesine mazhar olan ve O’nun mübarek sözleri ile “Ne güzel asker” diye övülen, velî sultanlardan olduğuna dair kanaatler bulunan Fatih’in böyle bir suç işlememiş olmasını ümid ve dua ediyoruz.

 

Yorumlar