Macaristan Gerçeği Yemin ediyoruz, artık köle olmayacağız!


İki dünya savaşı arasında Macaristan ideolojik ve ekonomik yönden Hitler Almanyası’na yaklaştı ve Antikomintem pakta katıldı. 1941’de Almanya ile beraber Rusya’ya karşı İkinci Dünya Savaşı’na girdi. Ancak 1944’te Almanya ile arası açılınca Hitler, Macaristan’ı işgal ettirdi. Amiral Horty’nin Macaristan’da yirmi dört yıllık idaresi sona erip, yerine Szalas getirildi.
Szalas’ın kurduğu terör rejimine karşı başlayan muhalefet, komünistlerin güçlenmesine ve Rusların Macaristan’ı işgaline yol açtı. 4 Şubat’ta cumhuriyet ilan edildi ve aynı sene madenler, ağır sanayi tesisleri ve bankalar devletleştirildi. Üç milyon hektar arazi, sahiplerinden zorla alındı. Macaristan İşçi Partisi öncülüğünde kilisenin mallarına el konuldu ve kilise aleyhtarlığı kampanyası başlatıldı. Ancak baş gösteren tepkiler sonucu 1953’te ülkede mevcut bulunan Sovyet askerleri İmre Nagy’ı başa getirerek yumuşama politikası takip etmeye başladılar. İmre Nagy’ın reformlarına tahammül edilemeyip, 1955’te görevden alınması, Macaristan’da sert bir muhalefet tepkisiyle karşılandı. 1956’da tekrar hükümetin başına getirilen İmre Nagy, Macarların Sovyet işgal güçleri aleyhine “artık yoldaş değiliz” diyerek ihtilal hareketi başlattı. Macar halkından, “Esküszünk, esküszünk, hogy rabok tovább nem leszünk!” (Yemin ediyoruz, artık köle olmayacağız!) sesleri yükseliyordu.

23 Ekim 1956

"23 Ekim 1956’da, Budapeşte’de 155,000 insan “Polonyalılarla dayanışma” mitingi yaptı. Radyo istasyonuna doğru ilerlerlerken, önlerine çıkan dev Stalin heykelini yıkmak istediler ancak heykel yere çok sağlam monte edilmişti. AVO, nefret edilen gizli polis birlikleri istasyonu kordon altına almışlardı. Hiç uyarısız barışçıl göstericilerin üzerine makineli tüfek ateşi açtılar.
Böylece Macar isyanı başlamıştı. O gece bir silah fabrikasından şehre kamyonlar dolusu silah getirildi. Binlerce insan sokaklardaydı. Polis ve askerler silahlarını sivil halka dağıtıyordu. Sabah saatlerinde şehrin ana caddeleri işçi ve öğrencilerin elindeydi. Budapeşte’de bir devrim Konseyi oluşturuldu. Genel grev tüm ülkeye kısa zamanda yayıldı.
Tehdit altında bulunan hükümete yardım amacıyla şehre giren Rus tankları sert bir direnişle karşılaştılar. Binlerce insan hafif silahlarla ve molotof kokteylleriyle tanklara karşı mücadele veriyordu. Üç gün içinde, 30 Rus tankı imha edilmiş, bazı Rus askerlerinin bile ayaklananların yanında yer aldıkları görülmeye başlamıştı.
Ülkenin tümünde, fabrikalarda, demir çelik tesislerinde, enerji santrallerinde, tren garlarında ve madenlerde işçi konseyleri kurulmaya başlandı. Kırsal kesimdekiler de kendi konseylerini kurarak toprağı yeniden paylaşıp kasabalara yiyecek göndermeye başladılar. Kurtarılan radyo istasyonları, ülke geneline haber yayınlarına başladılar.
Genel grevin tüm ülkeye yayılmasından sonra, konsey federasyona dönüşerek bir hafta içinde Konsey Cumhuriyeti’ni kurdu. Artık hükümet devre dışıydı. İşçi Konseyi bir ultimatom yayınlayarak grevin tüm Rus birlikleri ülkeyi terk edene kadar süreceğini belirtti. 30 Ekim’de Kızıl Ordu tankları Macaristan’dan çıktı. Halkta sanki bir zafer kazanmış görüntüsü vardı.
Ancak 4 Kasım günü tanklar geri geldi. Sınır ötesinde toplanan 6,000 Rus tankı Macar halkının üstüne yürüdü. Tüm büyük şehirler topçu ateşine tutuldu. Budapeşte’nin işçi bölgesi en ağır hasar alan bölge oldu. Macarlar ellerinden geldiğince karşı koydular ancak Budapeşte harabe haline gelene kadar tam dört gün hiç durmaksızın top ateşine tutuldu. 10 gün süren çatışma sonucu binlerce insan ölüp, yaralandıktan sonra halk çaresizce teslim oldu." Clifford Harper, “Anarşi, Grafik Bir Rehber” isimli kitabında Macar ihtilalini böyle anlatıyordu...
Direnişin büyümesi üzerine Kruşçev’in Kızıl Ordu’ya Macar direnişçileri katletme emri vermesi ve Budapeşte sokaklarında oluk oluk kan akması, acı ve gözyaşının zirveye ulaşması hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Ellerindeki basit silahlarla modern bir orduya karşı mücadele eden gençler kendilerini ayaklanmaya çağıran ABD ve Avrupa’dan yardım bekliyor, “Avrupa ve ABD ne zaman bize yardım edecek, bizi ne zaman kurtaracaklar?” diye feryat ediyordu.
Ama Batı bu çığlıklara kulaklarını tıkadı. Çünkü onlar için o anda önemli olan şey; Süveyş’i millileştirdiğini açıklayan Nasır’a müdahale ve çatışmaların sonucuydu. …Ve Batı, hep birlikte bu insanlık dramını, tarihin karanlık sayfalarına geçecek bu vahşeti görmezden geldi. Peki, ABD ve Avrupalı müttefiklerinin bu tutumlarında Macarların Anglo-Sakson olmamalarının rolü var mıydı?
Macaristan’ın Varşova Paktı’ndan çekilip, tarafsız kaldığını, 2 Kasım 1956’da Birleşmiş Milletlere, 3 Kasımda da Sovyet Büyükelçisi Yuri Andropov’a bildirdi. Ve 4 Kasım’da Budapeşte’ye giren yüzlerce Sovyet tankı tarafından isyan kanla bastırıldı. Binlerce Macar, komünizmden kurtulmak için seyirci durumda kalan Batı’ya iltica etti. İmre Nagy de yakalanarak 1958’de idam edildi.

TERÖR MÜZESİ…

Vahşetin kanıtları sergileniyor
Nazilerin ve komünistlerin çirkin yüzlerini ortaya koyan belgeler, ibret olsun diye Budapeşte’nin merkezinde bulunan “Terör Evi” olarak adlandırılan “Terör müzesi”nde korunuyor.
1. Dünya Savaşı’nda topraklarının büyük bir kısmını kaybeden Macaristan,
2. Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak kurup, kaybettiği toprakları geri almak istedi. Bu ittifakın ardından Hitler, Ruslar’dan korumak bahanesiyle 1944 yılında Macaristan’ı işgal etti. Ruslar, 1 yıl boyunca kuşatma altında tuttukları, Macaristan’a girerek 1945 yılında ülkeyi ele geçirdi. Bir dikta rejimi gitmiş yerine bir başka dikta rejimi gelmiş oldu. Macarlar, önce Nazi ardından komünistlerin zulmüne maruz kaldı…
Bu acı dönemlerden geçen Macaristan, Nazilerin ve komünistlerin ülkelerinde gerçekleştirdiği vahşeti unutmamış, unutmak da istemiyor.
Ülkede, Nazilerin ve komünistlerin çirkin yüzlerini ortaya koyan belgeler, ibret olsun diye Budapeşte’nin merkezinde bulunan “Terör Evi” olarak adlandırılan “Terör müzesi”nde korunuyor.
Vahşetin, tüyler ürpertici işkencelerin, insanlık dışı sorgulamaların, cinayetlerin işlendiği terör müzesinde…
İçeri girdiğinizde, ölüme gönderilen yüzlerce insanın duvarlardaki fotoğrafları karşılıyor sizi. İnsanın tüylerini ürperten bir manzara… Fotoğraflar, tankın altından akan yağ tabakasına yansıyor.
Tarihin kara sayfalarında yer alacak olan sorgulama ve ölüme gönderme merkezini gezerken o anı yaşıyorsunuz orada…
Duvarlardaki fotoğraflar, sorgu odaları, işkence aletleri, hücreler (ki denedim, kesinlikle bu tek kişilik hücrelerde oturamıyorsunuz), sözde mahkeme salonları, darağacının bulunduğu odalar, muhaliflerin ölüme gönderildiği dosyalar, yapılan konuşmalar ve sorgu görüntüleri…
Bu karanlık atmosferi gördükten sonra, Macar halkının özellikle son olarak komünizmden ve Sovyet Rusya’sından niçin bu denli nefret ettiğini daha iyi anladım. Gerçekten de o müzeyi gezip de emperyalistlere sempati ile bakmak imkânsız…

Yorumlar