Osmanlı döneminde Macaristan’da yerleşim merkezlerinde Hıristiyanlarla
birlikte Yahudiler yer almaktadır. Büyük ticaret merkezlerinde kısıtlı da
olsa var olan kozmopolit atmosferin içinde, Ermeni, İtalyan veya Rum
tüccarlarının yanı sıra, az sayıda Yahudi ailesi de bulunmakta idi.
Budin’de
tüccarlar arasında önemli bir grup teşkil eden Yahudi tüccarların bir kısmı,
İspanya’dan gelerek Balkanlara yerleşen ve daha sonra Budin’e göç eden,
böylece Balkanlardaki tanıdıkları ile ticari iletişimini sürdüren ailelerden
oluşuyordu. Bunlara Budin’de oturup Hıristiyan himayesinde bulunan
Alman ve Polonya kökenli Orta Avrupa Yahudileri de eklenmiştir.
Macaristan’da ticaret ve fabrika sanayinin kalkınmasını sağlamak için 1840
yılında kendilerine serbest iskan hakkı verilen Yahudiler, Galiçya’dan
kalkarak kitle halinde Macaristan’ın doğu kısımlarına gelmişlerdir.
Başlangıçta kendilerini Alman saymakta iken 1840’lı yıllarda şehir ahalisi
ile birlikte Macarlaşmaya başlamışlardır.
Nüfusları 1848’de 336.000 dolaylarında iken, 1910 yılına gelindiğinde nüfusun %5’ini oluşturacak biçimde 909.500 kişiye ulaşmıştır.
1894-1897 yılları arasında konsolos olarak Budapeşte’de bulunan Mehmet Asım Bey’in raporuna göre ise
“Macaristan’ın idare merkezi olan Budapeşte’nin 5-600.000’lik nüfusunun
200.000’i servet ve ticaretin çoğunluğunu tekellerinde bulunduran
Yahudi’dir.” XIX. yüzyıl sonuna kadar ekonomik alanda erişebilecekleri her
şeye ulaşan Macaristanlı Yahudiler, sanayi, ticaret ve kredi yaşamını ele
geçirmişlerdir.
1910 yılında sanayideki ücretlilerin %21.8’i, tüccarların
%54’ü ve bankacılık ve finans sektöründeki işletmelerin %85’i,
Yahudilerden oluşmakta idi. Bununla birlikte Yahudi toplumunun büyük
kısmı fakirlik içerisinde idi. Ayrıcalıklı Yahudi aileleri içerisinden 25’i
Fransız József tarafından baronluk, 290 Yahudi aile de soyluluk unvanları
ile ödüllendirilmişlerdir.
İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA MACARİSTAN VE MACAR YAHUDİLERİ
(1918-1939)
1920 yılında imzalanan Trianon Antlaşması ile sınırları iyice küçülen
Macaristan’da, 1930’lu yıllar, içte muhafazakar, dışta revizyonist istemlerle
şekillenmiştir.1932 sonbaharında başbakanlıktan ayrılan Gyula Károlyi’den hükümeti devralan Gyula Gömbös hükümet politikası olarak Trianon Antlaşmasının revizyonunu desteklerken
, dış politikasında
“Mihver” olarak adlandırılan Alman-İtalyan ittifakına yaslanmıştır.
Öte yandan 1920’lu yıllar Macar Turancı hareketin hem büyük bir sıçrama
gerçekleştirdiği, hem de kendi içerisinde birbirleriyle rekabet, hatta
karşıtlık içerisindeki akımlara dönüştüğü bir süreci ifade etmektedir. Aynı
dönemde Macar iç politikası giderek sağa doğru kayarken, dış politikada
revizyonist istemler daha da ön plana geçmeye başlamıştır.
Budapeşte’deki Türk Büyükelçiliğinin 1933 yılı raporu Almanya’nın
etkisinin yavaş yavaş hissedilmeye başladığının göstergesidir. Raporda
şöyle denilmektedir:
“Hitler taklitçiliği yapmak isteyen mebus Mesko ve taraftarları
ehemmiyetsiz ise de memlekete epeyce Yahudi aleyhtarlığı yaptırmaya
muvaffak olmuşlardır. Darülfünun talebesinin son günlerdeki nümayişleri
bunun neticesidir.”
1930’lardan itibaren Macar Turancıları arasında faşizm, özellikle
Mussolini faşizminin taraftarlığı yaygınlaşmaya başlamıştır. Turancılık bu
dönemde sadece ırkçılığı değil, ırkçılıkla birlikte yeni toplumsal
yapılanmanın totaliter yöntemlerini de savunmakta idi. II. Dünya Savaşı
arifesinde Macar Turancıları Hitler’den de önemli ölçüde etkilenerek,
Yahudi karşıtlığını politikalarının merkezine almak ihtiyacı hissetmişlerdir.
1938 yılında yayımlanan bir broşürlerinde Macar olmak şöyle
tanımlanmıştır:
“Irkı ve bilinci Macar olan herkes ve ırkı Yahudi olmayan, çok belirgin bir
şekilde kuzey halklarının özelliklerini taşımayan, Akdeniz ırkından olmayan,
ama bilinç olarak kendini Macar kabul eden herkes.”
Bu ırkçılığın temelinde, Yahudi kapitalizmine karşı çıkışın var olduğu
söylenebilir.
Gyula Gömbös’ün ölümünden sonra hükümeti kurmakla
görevlendirilen Kálman Darányi zamanında, 13 Mart 1938’de gerçekleşen
“Anschluss”’la birlikte Almanya’nın komşusu olan Macaristan’da aşırı sağcı
yönelimler daha belirgin olmaya başlamıştır. Darányi öncekinden farklı
olarak bu kez aşırı sağcı Macar Nazilerini himaye etmeye başlamıştır. Macar
Nazileri olarak adlandırılan değişik grupların üye sayılarının 1938’de
75.000’e ulaştığı sanılmaktadır. Bu ortamda Macaristan’da 1938’de ilk
Yahudi yasa tasarısı gündeme gelmiştir.
Toplumsal ve iktisadi yaşamın dengesinin korunması gerekçesiyle tasarlanan yasa, Yahudilere bir takım sınırlamalar getiriyordu. 10 Mayıs 1938’de Amiral
Miklós Horthy’nin
Darányi’yi başbakanlıktan uzaklaştırıp Béla Imrédy’nin getirilmesiyle, hem
sol hem de Macar Nazilerinin üzerine gidilmesine rağmen, 29 Mayısta ilk
Yahudi yasası Macar Parlamentosunda kabul edilmiştir.17
“Macaristan’da Yahudi meselesi” hakkında bilgi veren Tan gazetesi
“Yahudilerin ancak %20 nispetinde memleketin hayatına iştirak
edebileceklerini bildiren bu kanunda, bu nispetin azaltılmasının
düşünüldüğünü” kaydetmektedir.
“Macaristan’da yeni kanun” başlığı ile Macar Új Nemzet gazetesinden
haber aktaran Tan ve Cumhuriyet gazetesi “Yahudiler hakkındaki kanunun
değişikliği ile uğraşan komisyonun kanunda şu değişiklikleri yaptığını
açıklamaktadır:
“Memleket hayatının bazı kısımlarında beş ve bazı kısımlarında 20 sene
olarak tespit edilen ilk kanun müddeti kısaltılmıştır. Şimdiye kadar
zikredilmeyen bazı endüstriler için Hıristiyanlarla Yahudiler arasında nispet
tespit edilecektir. Milli hayatın bazı faal kısımlarına Yahudilerin iştirak
nispeti %20’den daha az olacaktır.”
1939 tarihli Holnap gazetesinde çıkan ve Macaristan’daki Yahudilerin
ekonomik gelişimlerinin Macar toplumunun aleyhine olduğu yönündeki
“Magyarság és Zsidóság, A Zsidóság Gazdasági és Szellemi Hegemóníajának
Kialakulása” (Macarlar ve Yahudiler, Yahudilerin Ekonomik ve Fikri
Hegemonyasının Oluşumu) adlı yazı, (bkz. Ek) Yahudilerin ekonomik
hayatta oynadığı bu %20’lik role tepki olarak değerlendirilebilir.20
Bu durumda Béla Imredy’nin hükümete geçişinin faşizme kayışı
yavaşlatmadığı görülmektedir. Artık Macaristan’da çeşitli Nazi hareketleri
artmaktadır. Alman Nazileri, Macar Nazileri, toprak sahibi olmak isteyen
köylüler ile gelenek halindeki Yahudi aleyhtarlığını manen beslemekte
idiler. Öte yandan Almanya’nın çok kuvvetlenmesi, bizzat Hitlerin Trianon
Antlaşmasının düzeltilmesine taraftar olması, Macaristan’da gayet hareketli
bir Alman azınlığın bulunuşu, Almanya’nın Macar zirai ürünleri için büyük
satış pazarı olması, aşırı sağ partilerin desteği olmakta idi.Adasim Tarık
Demirkan’a göre kurulduğunda Turan’ı coğrafi bir kavram olarak algılayan
ve ortak bir coğrafya üzerindeki halkların ekonomik birlikteliğini savunan
Turancılık, artık sadece ırki değil, ırksal temizliği de savunan bir ideolojiye dönüşmüştü.
Trianon’dan kurtulmak ve yeniden Tarihi Macar Krallığı
olarak adlandırılan bölgeyi ele geçirmek isteyen, Almanya’nın dış politika
özlemlerini kendisi için uygun bulan, bulunduğu coğrafyada dayanabileceği
başka bir güç olmaması, Batı Avrupa’nın iki lider devleti İngiltere ve
Fransa’ya duyduğu tepki gibi nedenlerden dolayı Almanya’ya yakınlaşan,
içte ise herhangi bir radikal düzen değişikliğinin arzulanmaması nedeniyle
de bir taraftan Macar Nazilerine mesafe koyan Macaristan’ın23
dış politikada Gömbös’ten beri süren İtalya ve Almanya ile dostluğa dayanan eğilimi, 2 Kasım 1938’de Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop ile İtalyan
Dışişleri Bakanı Ciano’nun I. Viyana kararı ile Komárom, Érsekujvár
Rozsnyó, Kassa, Ungvár ve Munkács kentlerinin dahil olduğu 12.103 km’lik
bir toprak parçası, %86.5’i Macar 1.050.000 kişilik nüfusuyla Macaristan’a
verilmesiyle, Kont Pál Teleki’nin ikinci kez başbakanlık görevine getirildiği
dönemde Kárpatalja bölgesinin ele geçirilmesi, ikinci Yahudi yasasının
çıkarılmasıyla devam etmiştir. 1 Eylül 1939’da Alman birliklerinin Polonya
sınırını geçmesiyle II. Dünya Savaşı başladıktan ve 30 Ağustos 1940’da II.
Viyana kararları ile elde ettiği toprak kazançlarından sonra Macaristan, 20
Kasım 1940’da Mihver devletlerine katılarak
, Başbakan Kont Teleki’nin
Hitlerin Alman birliklerinin Macaristan’dan geçmesi, ayrıca Macar
ordularının Yugoslavya’ya taarruz etme teklifine boyun eğmemesi ve
intiharından sonra savaşa girmiştir.
Pek çok Macar Hitler ordularının Macaristan’a girmesine Pál Teleki gibi karşı çıkmışlar
, Yahudi kırımını
onaylamamışlardır.
Fethi Vecdet Erkun “birçok Macar’ın Teleki’nin mertçe
bir politika izlediğini söylediklerini gerçekten Macar kamuoyunun savaş
istemediğini, ancak Nazi taraftarlarının Macaristan’ı o tarafta doğru ittiğini”
kaydetmektedir.
Savaş sırasında Macar gençliği de ister istemez Hitler ve
Mussolini’nin propagandasının etkisi altında kalmı , üniversite öğrencileri
Nazi taraftarları ve buna karşıt olanlar gibi gruplara ayrılmıştı.Tan
gazetesinin “Macaristan’da Yahudi Aleyhtarı Tezahürat” adlı haberinde
öğrenci gösterilerinden bahsetmesi, daha savaş arifesinde bu olayların
görüldüğünü göstermektedir.Erkun bu yılları ve Yahudi aleyhtarlığını
şöyle anlatmaktadır:
… Sınıfımızda birçok arkadaşım da askere gitmişlerdi. Okuldaki
düzenimiz bozulmuştu. Annemden gelen mektuplar da sıkı kontrolden
geçiyor, açılıp bazı ecza maddeleri dökülerek gizli yazı olup olmadığına da
bakılıyordu.”
“Esasen birçok Macar öğrenci de aşırı hareketlerden uzak duruyorlardı.
Yalnız Mahmut Şevket Paşa’nın torunu olarak bilinen, bir Macar gazetesinde
yazar olan Nazi taraftarı Şevket Beyle Macaristan’ın savaşa girişi üzerine
tartıştığımı hatırlıyorum… Alman orduları Avrupa’da hızla ilerleye dursun,
biz de derslerimize çalışıyorduk. Ama bir gün okul idaresinden bir talimat
aldık. Bu talimata göre her öğrenci yedi kuşak Yahudi olmadığına dair belge
getirecekti. Tabii biz orada birkaç Türk öğrencinin de yedi kuşak Müslüman
olduğumuza dair formları doldurup, ilgili makamlardan tasdik ettirmemiz
gerekiyordu. Bu durumu ailelerimize bildirdik. Gelen bilgiler yetersizdi. Başta
ben olmak üzere Budapeşte Büyükelçiliğimize durumu bildirdik. Aksi halde
üniversiteye devam edemeyecektik. Büyükelçiliğimiz bize yardımcı oldu. Yedi
kuşak Müslüman olduğumuzu cevaplayan birer belge verdi. Bu belge ile
üniversiteye devam ettik. Artık Musevi dininden olan Macarlarında telaşları
artmıştı. Hatta üniversiteye devamı yasaklanan bir Macar öğrenci ve sınıf
arkadaşımı ileriki yıllarda, son sınıfta alt katta laboratuarda çalışıyorken
dayaktan kurtardığımı hatırlıyorum. Onun yüzü gözü kan içinde idi. Ona
gerekli tedaviyi yapmıştım.
II. Dünya Savaşının ve Nazi Almanya’sının Yahudi aleyhtarı yasalarla
etkisini hissettirdiği bu ortamda Erkun bir dostunun isteği ile kendisine
gönderilen bir Yahudi kadın ve çocuğu bir gecelik misafir ettiğini
hatıralarında anlatmaktadır.
17 Mart 1944’de ise Almanya’ya çağrılan Macar Devlet Başkanı Amiral
Horthy, Hitler’in huzuruna çıkmış, Hitler bu görüşmede Horthy’den
Yahudilere karşı sert tedbirler almasını istemiş, ancak Horthy bu teklifi
reddetmiştir.
Ayrıca Hitler, Alman birliklerinin Macaristan’a gireceğini
bildirmiş ve 19 Mart 1944’te ilk Alman birlikleri Macaristan’ın işgaline
başlamışlardır. İşgal öncesi Almanların Yahudi sorununu toptan çözmeleri
konusundaki baskılarına direnen Horthy yönetimi, işgal sırasında Alman
kontrolü altına giren ülkede Yahudilerin toplama kamplarına
gönderilmesine seyirci kalmış, 1944 Haziran sonuna kadar toplam 440.000
Macar Yahudisi toplama kamplarına gönderilmiştir.
Erkun bu konuda şöyle demektedir:
kence kamplarına götürüyorlardı. Neden? Bu insanlar Yahudi yani Musevi
oldukları için suçlu idiler. Bu suçluluk doğuştan başlıyordu. Belki bazı
Yahudiler şu veya bu nedenle suçlu olabilirlerdi. Ama bu insanların köpeklerle
eşit tutulmaları, birçok yerlere alınmamaları benim genç mantığımla
uyuşamıyordu.”
Macar Türkolog Mária T. Nyiri’nin “Törökország és a Magyar Zsidóság”
(Türkiye ve Macar Yahudileri) adlı makalesinde, emekli büyükelçi Semih
Günver’in “Bir Kiraz Ağacı Olsaydım” adlı hatırasından naklettiği satırlar,
Macar Yahudilerinin savaş yıllarındaki durumunu gözler önüne
sermektedir:
“Váci caddesinin şık dükkanlarında her şey vardı. Lüks elbiseler, kürk
mantolar, deri eşyalar, kaliteli porselenler. Tatlıcı Gerbeaud son derece
mutena. Fotoğraf uzmanı Angelo’nun Váci caddesindeki atölyesi daima dolu…
Şatafatlı Çingene müziği…
Bütün bunları niçin söylüyorum? Çünkü Museviler otellerden atılıyor.
Göğüslerinde sarı yıldızla, sokaklarda insanların bakışlarından kaçan
Museviler!, Midem bulandı… Farkına bile varmamak daha iyi olurdu.”
Bu ortamda bir Yahudi göçünün başladığını Erkun şöyle
anlatmaktadır:
“Budapeşte, Romanya, Avusturya ve Polonya’dan kaçan insanların kuzey
Afrika, Balkanlar ve Türkiye üzerinden İsrail’e ve ABD’ne kaçmakta
olduklarını işitiyorduk. Hatta bir dostumun evinde Çekoslavakya’dan gelen
bir Macar bay ile karşılaştım. Kendisi tıp doktoru idi. Anlattığına göre
Çekoslavakya’dan Budapeşte’ye köy köy dolaşarak saman arabası içinde
gelmişti. Olay şöyle olmuştu: Bu aile bir akşam evlerinde otururken kapı
çalınmış, Nazi askerleri yarım saat içinde karısını, kızını bir tren istasyonuna,
kendisini ise başka bir tren istasyonuna götürmüşlerdi. Hiçbirinin birbirinden
haberi yoktu. Nereye götürülüyorlardı ? Bu zat iyilik ettiği bir kişi tarafından
istasyondan son anda kaçırılmış, sonrada başının çaresine bakması için
Macar hududunda salıverilmişti. Böyle olaylar pek çoktu.”
Kaynak
Doç.Dr.Melek Colak, Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, cmelek@mu.edu.tr
1894-1897 yılları arasında konsolos olarak Budapeşte’de bulunan Mehmet Asım Bey’in raporu,
Budapeşte’deki Türk Büyükelçiliğinin 1933 yılı raporu,
Fethi Vecdet Erkun
Tarik Demirkan
Burcu Özgüven, Osmanlı Macaristan’ında Kentler, Kaleler, Ege Yayınları, İstanbul, 2001,
Yorumlar
Yorum Gönder