TERÖR MÜZESİ… http://www.terrorhaza.hu/
Vahşetin kanıtları sergileniyor
Dünyada tek terör müzesi Budapeşte’de. Sovyet işgalinin trajedilerinin sergilendiği bir müze.
24 subat 2002'de acilan, Macaristan'in baskenti Budapeste'de bulunan, macar halkinin ikinci dunya savasi ve sonrasinda once hitler, sonra stalin tarafindan gordugu zulmu etkileyici bir bicimde gosteren müzedir
Muze 4 katli. en alt katinda iskence ve infaz odalari var. Giriste buyuk bir tank, tankin yanlarindan yukselen duvarlarin uzerinde de katledilen insanlarin fotograflari var. Her yerde televizyonlar ve bu katliama sahit olmus insanlarla roportajlar yayinlanmakta. her sey cok iyi dusunulmus ancak roportajlarda ingilizce alt yazi yok, en buyuk eksiklik bu. Her odaya ait oranin ozelligini anlatan macarca ve ingilizce bilgi iceren yazilar mevcut. hepsini topladiktan sonra macaristan'in birinci dunya savasindan bagimsizligini kazanana kadar olan sureci hakkinda yeterli bilgiye sahip olunacak kadar detayli.
Atmosferi insani hayli geriyor. guzel dusunulmus, psikolojik olarak ta basarili.
Alman isgali sirasinda nazilerin,komunist donemde devletin kullandigi, andrassy bulvari 60 numaradaki karakol binasi, Çok etkileyici sekilde duzenlenmis ve muze haline getirilmistir. ozellikle bodrum katindaki hucreler ve iskence odalari insanin elinin ayaginin kesilmesine neden olur. Çevrede hicbir gorevli bulunmaz, isterseniz bir hucreye girip, kapiyi kapatip, siltede oturup korkunc sessizligi dinleyebilirsiniz. sergilenen objeler,video goruntuleri, ses efektleri, isik, hersey cok vurucudur. Ayrica mekanlarda bulunan ingilizce dokumanlari topladiginizda, cok saglam bir macar yakin tarihi kitabi olusturursunuz. hayatimin en uzun 3 saatini burada gecirdigimi de belirtmek isterim. Macarca bilmiyorsaniz en azindan fotograflari gormek icin,andrassi caddesinde bulunan -ki ayni zamanda buyukelciliklerinde bulundugu genis bir caddedir budapest parade burda duzenlenir-yakin tarih meraklilarinin kacirmamasi gereken muze.hucrelere indiginizde tabutluklari gorursunuz.hucreler bir insanin ancak ayakta durabilecegi darlikta dizayn edilmistir.kapi suratiniza kapatildiginda comelecek bir genislik dahi yoktur.ust katlarda nazilere ve sovyet rejimine yonelik bir cok obje bulunur.hatta oyleki artik bir halk efsanesine donusmus gece yarisi insanlari evinden alip mechule goturen macar gizli servisi avo ya ait buyuk siyah arabalardan biri dahi sergilenmekte.
Nazilerin ve komünistlerin çirkin yüzlerini ortaya koyan belgeler, ibret olsun diye Budapeşte’nin merkezinde bulunan “Terör Evi” olarak adlandırılan “Terör müzesi”nde korunuyor.
1. Dünya Savaşı’nda topraklarının büyük bir kısmını kaybeden Macaristan, 2. Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak kurup, kaybettiği toprakları geri almak istedi. Bu ittifakın ardından Hitler, Ruslar’dan korumak bahanesiyle 1944 yılında Macaristan’ı işgal etti. Ruslar, 1 yıl boyunca kuşatma altında tuttukları, Macaristan’a girerek 1945 yılında ülkeyi ele geçirdi. Bir dikta rejimi gitmiş yerine bir başka dikta rejimi gelmiş oldu. Macarlar, önce Nazi ardından komünistlerin zulmüne maruz kaldı…
Bu acı dönemlerden geçen Macaristan, Nazilerin ve komünistlerin ülkelerinde gerçekleştirdiği vahşeti unutmamış, unutmak da istemiyor.
Ülkede, Nazilerin ve komünistlerin çirkin yüzlerini ortaya koyan belgeler, ibret olsun diye Budapeşte’nin merkezinde bulunan “Terör Evi” olarak adlandırılan “Terör müzesi”nde korunuyor.
Vahşetin, tüyler ürpertici işkencelerin, insanlık dışı sorgulamaların, cinayetlerin işlendiği terör müzesinde…
İçeri girdiğinizde, ölüme gönderilen yüzlerce insanın duvarlardaki fotoğrafları karşılıyor sizi. İnsanın tüylerini ürperten bir manzara… Fotoğraflar, tankın altından akan yağ tabakasına yansıyor.
Tarihin kara sayfalarında yer alacak olan sorgulama ve ölüme gönderme merkezini gezerken o anı yaşıyorsunuz orada…
Duvarlardaki fotoğraflar, sorgu odaları, işkence aletleri, hücreler (ki denedim, kesinlikle bu tek kişilik hücrelerde oturamıyorsunuz), sözde mahkeme salonları, darağacının bulunduğu odalar, muhaliflerin ölüme gönderildiği dosyalar, yapılan konuşmalar ve sorgu görüntüleri…
Bu karanlık atmosferi gördükten sonra, Macar halkının özellikle son olarak komünizmden ve Sovyet Rusya’sından niçin bu denli nefret ettiğini daha iyi anladım. Gerçekten de o müzeyi gezip de emperyalistlere sempati ile bakmak imkânsız…
Buda Gazeteciyazar Ertuğrul Özkökün yorumu ,
Telekulak olup dinledim
BİR ay önce Budapeşte’de çok ilginç bir müzeyi gezdim.Resmi adı İnsan Hakları Müzesi olarak düzenlenmişti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi istihbarat örgütü tarafından kullanılan bir binaydı.
Daha sonra komünist yönetim sırasında KGB tarafından devralınmıştı.
Bodrum katları işkence için kullanılmış.
İşkence odaları ve aletleri aynen korunmuş.
Gezerken insana acayip bir ürperti veriyor.
Yani müze, kuruluş amacını tam olarak yerine getiriyor.
* * *
Müzenin üçüncü katında bir salon var.
Ortasında uzun bir masa bulunan salonun tavanından aşağı doğru telefon kulaklıkları sarkıyor.
Altı bir tarafta, altı öteki tarafta asılı telefonların altında defterler var.
Burası KGB’nin telefon dinleme odası.
Telefonlardan birini alıp kulağıma geçirdim.
İçeriden bazı sesler geliyor.
Ben bir telekulak mağduruyum.
Kimbilir belki de bütün hayatım boyunca dinlendim.
Ama dinleyen olarak ilk defa kulaklığı taktım ve o duygunun ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Hemen söyleyeyim.
Çok kötü bir duygu.
Başka insanların konuşmalarını dinlemenin, gerçekten insanı çok fena yapıyor olması gerekir.
Allah kimseyi, ne dinlenen, ne de dinleyen haline düşürsün.
* * *
1970’li yıllarda beni en çok etkileyen filmlerden biri, "Conversation" olmuştu.
Geçenlerde filmi bir Türk kanalında yeniden seyrettim.
Anlattığından ve anladığımdan hiçbir şey değişmemiş.
Hálá o günkü kadar sahici.
Hálá o günkü kadar tedirgin edici.
Filmi seyretmeyenlere konusunu hatırlatayım.
Bir uzaktan dinleme uzmanı, "sipariş" üzerine bazı insanları dinliyor.
Tabii dinlediği insanların hayatını kaydırıyor.
Ama sonunda bir başkası ona öyle bir oyun oynuyor ki, intihar etmek zorunda kalıyor.
Anlayacağınız, filmin anafikri şuydu:
Dinleyeni de dinlerler.
* * *
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önceki hafta grup konuşmasında ilk uyarısını yapmıştı.
Bahçeli, ülkemizin bir "korku imparatorluğu" haline getirildiğini söylüyordu.
Bu imparatorluğun en büyük silahının da, insanları dinleyerek sindirmek olduğunu belirtiyordu.
Çok haklı.
İki günden bu yana CHP parti merkezinde patlayan dinleme skandalıyla ilgili haberleri büyük bir üzüntüyle okuyorum.
Dün sabah CNN Türk’te, Enis Berberoğlu ve Bilal Çetin’in bu konudaki görüşlerini dinledim.
Bilal Çetin, bütün Türkiye’nin dinlenme paranoyası ile yaşadığını söylüyordu.
Çok doğru.
Toplumumuz, bir türlü kontrol altına alınamayan bu keyfi dinleme terörü altında inlemeye başladı.
İnsanların psikolojisi bozuldu.
Diyeceğim, bu bütün Türkiye’nin ortak sorunu.
Ama herkesten önce iktidarın sorunu.
Hepimizin bilmesi gereken bir şey var.
Keyfi dinleme ve dinlemeyi bir siyasi terör aracı olarak kullanmak, kimseye, ama kimseye yarar sağlamaz.
"Conversation" filminin tarihi dersi bütün tazeliğiyle önümüzde duruyor.
Bugün size hizmet eden dinleyiciler, yarın emin olunuz ki ötekine hizmet edecektir.
Ve emin olun, dinlenmek çok kötü bir şeydir.
O nedenle İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, "Bu işin üzerine gideceğiz" sözünü tutmasının, bütün ülke için yararlı olacağına inanıyorum.
Vahşetin kanıtları sergileniyor
Dünyada tek terör müzesi Budapeşte’de. Sovyet işgalinin trajedilerinin sergilendiği bir müze.
Çatısınının sunaklarında gamalı haç*, yıldız* ve terror yazısı bulunan; içerisi gezilmeden sadece binanın dış cephesiyle bile insanoğlunun ne kadar acımasız olabileceğinin anlaşıldığı budapeştenin andrassy caddesindeki terör müzesi.
24 subat 2002'de acilan, Macaristan'in baskenti Budapeste'de bulunan, macar halkinin ikinci dunya savasi ve sonrasinda once hitler, sonra stalin tarafindan gordugu zulmu etkileyici bir bicimde gosteren müzedir
Muze 4 katli. en alt katinda iskence ve infaz odalari var. Giriste buyuk bir tank, tankin yanlarindan yukselen duvarlarin uzerinde de katledilen insanlarin fotograflari var. Her yerde televizyonlar ve bu katliama sahit olmus insanlarla roportajlar yayinlanmakta. her sey cok iyi dusunulmus ancak roportajlarda ingilizce alt yazi yok, en buyuk eksiklik bu. Her odaya ait oranin ozelligini anlatan macarca ve ingilizce bilgi iceren yazilar mevcut. hepsini topladiktan sonra macaristan'in birinci dunya savasindan bagimsizligini kazanana kadar olan sureci hakkinda yeterli bilgiye sahip olunacak kadar detayli.
Atmosferi insani hayli geriyor. guzel dusunulmus, psikolojik olarak ta basarili.
Alman isgali sirasinda nazilerin,komunist donemde devletin kullandigi, andrassy bulvari 60 numaradaki karakol binasi, Çok etkileyici sekilde duzenlenmis ve muze haline getirilmistir. ozellikle bodrum katindaki hucreler ve iskence odalari insanin elinin ayaginin kesilmesine neden olur. Çevrede hicbir gorevli bulunmaz, isterseniz bir hucreye girip, kapiyi kapatip, siltede oturup korkunc sessizligi dinleyebilirsiniz. sergilenen objeler,video goruntuleri, ses efektleri, isik, hersey cok vurucudur. Ayrica mekanlarda bulunan ingilizce dokumanlari topladiginizda, cok saglam bir macar yakin tarihi kitabi olusturursunuz. hayatimin en uzun 3 saatini burada gecirdigimi de belirtmek isterim. Macarca bilmiyorsaniz en azindan fotograflari gormek icin,andrassi caddesinde bulunan -ki ayni zamanda buyukelciliklerinde bulundugu genis bir caddedir budapest parade burda duzenlenir-yakin tarih meraklilarinin kacirmamasi gereken muze.hucrelere indiginizde tabutluklari gorursunuz.hucreler bir insanin ancak ayakta durabilecegi darlikta dizayn edilmistir.kapi suratiniza kapatildiginda comelecek bir genislik dahi yoktur.ust katlarda nazilere ve sovyet rejimine yonelik bir cok obje bulunur.hatta oyleki artik bir halk efsanesine donusmus gece yarisi insanlari evinden alip mechule goturen macar gizli servisi avo ya ait buyuk siyah arabalardan biri dahi sergilenmekte.
Nazilerin ve komünistlerin çirkin yüzlerini ortaya koyan belgeler, ibret olsun diye Budapeşte’nin merkezinde bulunan “Terör Evi” olarak adlandırılan “Terör müzesi”nde korunuyor.
1. Dünya Savaşı’nda topraklarının büyük bir kısmını kaybeden Macaristan, 2. Dünya Savaşı’nda Almanya ile ittifak kurup, kaybettiği toprakları geri almak istedi. Bu ittifakın ardından Hitler, Ruslar’dan korumak bahanesiyle 1944 yılında Macaristan’ı işgal etti. Ruslar, 1 yıl boyunca kuşatma altında tuttukları, Macaristan’a girerek 1945 yılında ülkeyi ele geçirdi. Bir dikta rejimi gitmiş yerine bir başka dikta rejimi gelmiş oldu. Macarlar, önce Nazi ardından komünistlerin zulmüne maruz kaldı…
Bu acı dönemlerden geçen Macaristan, Nazilerin ve komünistlerin ülkelerinde gerçekleştirdiği vahşeti unutmamış, unutmak da istemiyor.
Ülkede, Nazilerin ve komünistlerin çirkin yüzlerini ortaya koyan belgeler, ibret olsun diye Budapeşte’nin merkezinde bulunan “Terör Evi” olarak adlandırılan “Terör müzesi”nde korunuyor.
Vahşetin, tüyler ürpertici işkencelerin, insanlık dışı sorgulamaların, cinayetlerin işlendiği terör müzesinde…
İçeri girdiğinizde, ölüme gönderilen yüzlerce insanın duvarlardaki fotoğrafları karşılıyor sizi. İnsanın tüylerini ürperten bir manzara… Fotoğraflar, tankın altından akan yağ tabakasına yansıyor.
Tarihin kara sayfalarında yer alacak olan sorgulama ve ölüme gönderme merkezini gezerken o anı yaşıyorsunuz orada…
Duvarlardaki fotoğraflar, sorgu odaları, işkence aletleri, hücreler (ki denedim, kesinlikle bu tek kişilik hücrelerde oturamıyorsunuz), sözde mahkeme salonları, darağacının bulunduğu odalar, muhaliflerin ölüme gönderildiği dosyalar, yapılan konuşmalar ve sorgu görüntüleri…
Bu karanlık atmosferi gördükten sonra, Macar halkının özellikle son olarak komünizmden ve Sovyet Rusya’sından niçin bu denli nefret ettiğini daha iyi anladım. Gerçekten de o müzeyi gezip de emperyalistlere sempati ile bakmak imkânsız…
Buda Gazeteciyazar Ertuğrul Özkökün yorumu ,
Ertuğrul ÖZKÖK
Telekulak olup dinledim
BİR ay önce Budapeşte’de çok ilginç bir müzeyi gezdim.Resmi adı İnsan Hakları Müzesi olarak düzenlenmişti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi istihbarat örgütü tarafından kullanılan bir binaydı.
Daha sonra komünist yönetim sırasında KGB tarafından devralınmıştı.
Bodrum katları işkence için kullanılmış.
İşkence odaları ve aletleri aynen korunmuş.
Gezerken insana acayip bir ürperti veriyor.
Yani müze, kuruluş amacını tam olarak yerine getiriyor.
* * *
Müzenin üçüncü katında bir salon var.
Ortasında uzun bir masa bulunan salonun tavanından aşağı doğru telefon kulaklıkları sarkıyor.
Altı bir tarafta, altı öteki tarafta asılı telefonların altında defterler var.
Burası KGB’nin telefon dinleme odası.
Telefonlardan birini alıp kulağıma geçirdim.
İçeriden bazı sesler geliyor.
Ben bir telekulak mağduruyum.
Kimbilir belki de bütün hayatım boyunca dinlendim.
Ama dinleyen olarak ilk defa kulaklığı taktım ve o duygunun ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Hemen söyleyeyim.
Çok kötü bir duygu.
Başka insanların konuşmalarını dinlemenin, gerçekten insanı çok fena yapıyor olması gerekir.
Allah kimseyi, ne dinlenen, ne de dinleyen haline düşürsün.
* * *
1970’li yıllarda beni en çok etkileyen filmlerden biri, "Conversation" olmuştu.
Geçenlerde filmi bir Türk kanalında yeniden seyrettim.
Anlattığından ve anladığımdan hiçbir şey değişmemiş.
Hálá o günkü kadar sahici.
Hálá o günkü kadar tedirgin edici.
Filmi seyretmeyenlere konusunu hatırlatayım.
Bir uzaktan dinleme uzmanı, "sipariş" üzerine bazı insanları dinliyor.
Tabii dinlediği insanların hayatını kaydırıyor.
Ama sonunda bir başkası ona öyle bir oyun oynuyor ki, intihar etmek zorunda kalıyor.
Anlayacağınız, filmin anafikri şuydu:
Dinleyeni de dinlerler.
* * *
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önceki hafta grup konuşmasında ilk uyarısını yapmıştı.
Bahçeli, ülkemizin bir "korku imparatorluğu" haline getirildiğini söylüyordu.
Bu imparatorluğun en büyük silahının da, insanları dinleyerek sindirmek olduğunu belirtiyordu.
Çok haklı.
İki günden bu yana CHP parti merkezinde patlayan dinleme skandalıyla ilgili haberleri büyük bir üzüntüyle okuyorum.
Dün sabah CNN Türk’te, Enis Berberoğlu ve Bilal Çetin’in bu konudaki görüşlerini dinledim.
Bilal Çetin, bütün Türkiye’nin dinlenme paranoyası ile yaşadığını söylüyordu.
Çok doğru.
Toplumumuz, bir türlü kontrol altına alınamayan bu keyfi dinleme terörü altında inlemeye başladı.
İnsanların psikolojisi bozuldu.
Diyeceğim, bu bütün Türkiye’nin ortak sorunu.
Ama herkesten önce iktidarın sorunu.
Hepimizin bilmesi gereken bir şey var.
Keyfi dinleme ve dinlemeyi bir siyasi terör aracı olarak kullanmak, kimseye, ama kimseye yarar sağlamaz.
"Conversation" filminin tarihi dersi bütün tazeliğiyle önümüzde duruyor.
Bugün size hizmet eden dinleyiciler, yarın emin olunuz ki ötekine hizmet edecektir.
Ve emin olun, dinlenmek çok kötü bir şeydir.
O nedenle İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, "Bu işin üzerine gideceğiz" sözünü tutmasının, bütün ülke için yararlı olacağına inanıyorum.
İnsanın kanı donuyor gerçekten,
YanıtlaSil