Gül Baba (asıl adı Cafer; ö. 01.09 1541) bir Bektaşi Babası, derviş ve şair olmaktadır. Doğum yeri Amasya'nın Merzifon ilçesidir.
Osmanlı Kanuni Sultan Süleyman etkileyen ve avrupa taaruzlara katılan bir önemli Bektaşi Babası olmaktadır. Hayat yolu Evliya Çelebi tarafından yazılı kaynaklara geçirildi. Gül Baba'nın Budapeşte’de türbesi ve heykeli bulunuyor. Başından gülü elinden ise tahta kılıcı eksik olmazmış. Şir okunca ve savaşlarda başının üstünde bir gül taşıdığı için Gül Baba diye anıldığı rivayeti nesilden nesile iletilir.
1481' de II. Bayezid döneminde Galata' nın üstleri, Perşembe Pazarı' nın Voyvoda Konağı' nın yukarılarına düşen bölge, sık ağaçlarla kaplı ve avlanmaya müsait bir bölgedir. Sultan II. Bayezid mevsim kış olmasına rağmen bu bölgede avlanırken, bir av dönüşünde, günlerini, yetiştirdiği gül fidanları arasında ibadetle geçiren Gül Baba' ya rastlar. Gül Baba' nın kendisine sarı ve kırmızı güller sunmasından memnun olan Sultan, kendisinden dileğini sorar. Adını yetiştirdiği güllerden alan Gül Baba, bahçesinin ilerisindeki tepeyi göstererek, "Bu tepeye, mekteb-i irfan tesis ile, orada okuyup yazanları hizmet-i hümayununda istihdam eyle, vakti gelince devletine lazım olur" der. Sonuçta devlete görevli yetiştirmek amacını güden Galata Sarayı kurulmuş olur.[1]
Sayısız savaşa katıldıktan sonra, 1526 yıllında Kanuni’nin daveti üzerine Gül Baba Budin seferine katılıyor 1531 yılında Budine gelmis ve 10 yil burada yasamistir. 1 Eylül 1541 yilinda Vefät etmistir .2 Eylül tarihinde 200 bin kişinin cenaze namazina katildigi bilgileri Evliya Çelebi'den sözlü gelenekden yazılı kaynaklara dökülür.Yalniz Türkler tarafindan degil ayni zaman Macarlar tarafindanda cok sevilen va Halen Macaristanda Gül Baba adiyla yasatilan efsanevi bir kisiliktir Ayni isimle bir macar filmide mevcuttur.Evliya Çelebi, elinde büyük bir tahta kılıçla savaşlara katılan Gül Baba'ya bu lâkabın verilmesine, daima bir gül taşımasının sebep olduğunu da belirtmiştir.
Gülbaba Budapeştenin bir yüksek tepeye gömülür ve tepeye "Gültepe" adı verilir((Macarca. Rózsadomb) . Türbesinin yanına yaptırılan Gülbaba Bektaşi Tekkesi, 1686 yılında yıkıldı. Bir diğer kaynağa göre Gül Baba' nın iki mezarı daha vardır. Bunlardan bir tanesi, Galatasaray Lisesi' nin arka bahçesindedir ve sembol mezardır. Asıl mezar ise Boğazkesen' den Tophane' ye inen yolun sağında bulunan Gülbaba sokağındaki caminin avlusundadır. Mezar I. Abdülhamit zamanında onarılmış ve başına kitabeli bir taş dikilmiştir.[2]
Ordu sefere çıktığında, Osmanlı Yeniçeriler döneminde, askerlerin ruhlarını güçlendirmek için dervişler, saz ozanları de sefere katılıyor, mola zamanlarında dualar okunuyor, destanlar söyleniyordu. Dervişler, saz ozanları gerektiğinde silâhlanıp savaşa da katılıyorlardı. Gül Baba, savaşlara katılan dervişlerden biriydi. Hacı Bektaş VeliYeniçeriler için pir olatak kabul ediliyor ve dolaysıyla Yeniçeriler Bektaşi dervişlerine derin şekilde saygı gösteriyorlardı.
BEKTAŞİ DERVİŞİ GÜL BABA
“Gül Baba”da bu dervişlerden birisiydi. Gül Baba, sadece Türkler değil, aynı zamanda Macarlar tarafından da çok sevilen, elinden tahta kılıcı, başındaki sarığından gül eksik olmayan bir Türk dervişi. Gül Baba’nın ordu üzerinde de etkisinin büyük olmasının sebebi; Yeniçerilerin Hacı Bektaş-ı Veli’yi Pir olarak kabul etmesi ve dolayısıyla Yeniçerilerin Bektaşi dervişlerine büyük saygı göstermesidir. Asıl adı Cafer olan, Amasya Merzifon doğumlu Gül Baba, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avrupa seferlerine katılan önemli bir Bektaşi babasıdır. Katıldığı seferlerde başından hiç gül eksik olmazmış. Bu yüzden de böyle anılmış Gül Baba.
Geçmişte Budin ve Peşte olarak iki ayrı şehir olan ve bu iki şehri şiirlere ve marşlara konu olmuş tarihi Tuna Nehri’nin üstündeki sekiz köprünün bağladığı, Tuna’nın göz bebeği Budapeşte… Budapeşte; Avrupa’daki büyük şehirler içerisinden içinizde yabancılık hissi uyandırmayacak nadir şehirlerden birisidir. Neden bilmem ama şu koca Avrupa’da bizim Anadolu deyimiyle “Kanım kaynayan” nadir topluluklardan birisidir Macarlar. Belki de Macarları bu kadar sevmemin sebebi; üçü Türk olmak üzere dört kavmin karışmasından oluşan bir millet olmalarından dolayı oluşan kan bağıdır. |
BUDAPEŞTE’DEKİ TÜRK İZLERİ
Dile kolay… Tuna’nın İncisi olan bu güzel şehir 150 yıl Türk hâkimiyetinde kalmış. Amacı kuru cihan kavgası olmayan, diğer devletler gibi gittiği yerlerin halkını köleleştirip doğal zenginliklerini sömürmeyen, aksine gittiği yerlere yaptığı eserlerle mimarisini zenginleştiren, gittiği yerlere adalet götüren, her zaman gurur duyduğum ecdadım, buraya da bir hoş seda bırakmış. Bunu, nereli olduğumu sorduğunda Türkiye dediğim zaman bana samimi bir şekilde “kardeş” diyen seyyar satıcının gözlerindeki ışıltıdan, Türk isimleri verilen cadde ve sokaklardan ve en önemlisi 466 yıldır ayakta kalan “Gül Baba Türbesi”nden anlamak mümkün.
Şehrin en işlek caddelerinde bulunan Türk restoranlardaki Macar personelin, pilav istediğinizde size pilavın üstüne kuru veya nohut da olsun mu diye Türkçe sorması, Hun İmparatoru Attila’nın buralarda çok sevilmesi ve Attila’nın adının verildiği cadde ve sokaklar olması, Estergon Kalesi, Attila’nın mezarının Tuna üzerinde bir adada olduğu rivayeti, yürürken karşınıza çıkan “Török Utca(Türk Caddesi)”tabelası ve daha onlarcası… Budapeşte’de Türk tarihi ve kültürü izleri taşıyan ve bana keyif veren çok şey oldu.
MANEVİ FETİH
Büyük seferlerimizin birçoğunun zaferle sonuçlanmasında; askeri ve siyasi başarımızın yanı sıra, ozanlarımızın çabaları, erenlerimiz ve dervişlerimizin manevi fethi de kuşkusuz etkili olmuştur. Ordu sefere çıktığında askerlerin ruhlarını güçlendirmek için; dervişler ve saz ozanları da sefere katılıyordu. Mola zamanlarında dualar okunuyor, destanlar söyleniyordu. Bu dervişler ve ozanlar, gerektiği zaman silahlanıp savaşa da katılıyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder